Tuesday 30 October 2012

Gelin ata binmiş "ya nasip" demiş

- Annemin, gelecekle ilgili belirsiz bir duruma karşı ümitsizliğe kapılmamamız için sık sık sarfettiği sözdür bu. Hatta ben uzun süre bu atasözünün annemin fabrikasyonu olduğuna inanmıştım. Öyle olmadığını büyüyünce anladım. Son zamanlarda ben de sık sık kullanır oldum bu sözü. Lakin durum şu ki, annem, benim aksime pozitif, neşeli, güler yüzlü bir insan olmakla birlikte, umutsuzluğa kapıldığı nadir görülmüştür. Demem o ki, annemin umut besleyen cümleler kurması normal, benim bu tarz sözler etmem normal değil. Sanırım hayata pozitif bakamasam da, kaderciliğe doğru kararlı adımlarla ilerliyorum.

- Bugün kendime devasa bir tabak meyve salatası hazırladım ve en azından yarısını yiyebilmeyi başardım. Mutluyum zira meyveden nefret ediyorum, meyve görmek bile yer yer içimi kaldırıyor, ama Allah kahretsin ki hepsi ayrı ayrı birer vitamin deposu, sağlık hangarı. Midem bulanmadan belli miktarda meyveyi sindirebilmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum o yüzden.

- Öf, bir insan kendisiyle ve çevresiyle ilgili bu denli boş ve saçma konuşabilme takatini nasıl bulabilir ya! Eskiden günlüklerime de bu tarz yazardım ve akil yaşlara eriştiğimde icra ettiğim saçmalığın farkına varıp, günlüklerimi yağ tenekesinden bozma bir kömür tenekesinde hunharca yakmıştım. Hatta bunu şurada, bloga yazdığım ilk yazıda belgelendirmiştim hatırlarsanız.

- Aranızda her kim şu yazıda herhangi bir mantık aramaya kalkarsa tiz kellesi vurula! Okuyun sonra, "he he" deyin geçin!

- "Stream of counsciousness" kafasına az kaldı canlar, dayanın!

No comments: