Friday, 23 November 2012

Köpekbalıkları insan olsaydı...


“Köpek balıkları insan olsaydı, küçük balıklara daha iyi davranırlar mıydı?” diye sordu hancının kızı, Bay K’ye.

“Şüphesiz” dedi Bay K.

“Köpek balıkları insan olsaydı, küçük balıklar için denizde, içinde çeşitli gıda maddeleri, hatta bitki ve hayvan çeşitleri bulunan çok büyük sandıklar yaptırırlardı.

Sandıkların içinde devamlı taze su bulunmasını sağlarlar ve her türlü sağlık önlemlerini alırlardı. Örneğin küçük bir balığın yüzgeci yaralansa, zamanından önce, yani köpek balığı kendisini yemeden önce ölmemesi için hemen yarası sarılırdı.

Balıkların üzgün ve neşesiz olmamaları için arada sırada büyük deniz şölenleri yapılırdı; çünkü neşeli balıklar, hayata küsmüş balıklardan daha lezzetli olurlar.


Bu büyük sandıkların içinde, doğal olarak okullar da bulunurdu. Küçük balıklar bu okullarda köpek balıklarının ağzına doğru nasıl yüzeceklerini öğrenirlerdi.

Ayrıca, orda burda miskin miskin yatan köpek balıklarını kolayca bulabilmeleri için coğrafya ile ilgili bilgiler de öğrenmeleri gerekirdi.

En önemlisi de küçük balıkların ahlâk eğitimi olurdu. Onlara küçük bir balığın kendisini seve seve feda etmesinin en büyük ve en güzel şey olduğu, tüm köpek balıklarına inanmaları gerektiği, hele hele köpek balıkları onlara iyi bir gelecek sözü veriyorlarsa, onlara inanmak zorunda oldukları öğretilirdi.

Küçük balıklara, bu güzel geleceğe sadece itaat etmeyi öğrendikleri takdirde kavuşabilecekleri öğretilirdi. Balıkların materyalist, egoist ve Marksist gibi tüm kötü eğilimlerden sakınmaları gerekirdi. İçlerinden birisi bu eğilimleri gösterecek olsa hemen köpek balıklarına bildirilmesi gerekirdi.

Köpek balıkları insan olsaydı, yabancı balık sandıklarını ve yabancı balıkları ele geçirmek için kendi aralarında savaşırlardı. Fakat savaşları kendi küçük balıklarına yaptırırlardı. Onlara, kendileriyle diğer köpek balıklarının küçük balıkları arasında büyük bir fark olduğu öğretilirdi.

Küçük balıkların bilindiği gibi aptal olduklarını, fakat çok farklı dillerde sustukları için birbirlerini anlamalarının mümkün olmadığını söylerlerdi. Savaşta birkaç tane başka dilde susan, küçük düşman balıklarını öldüren küçük balıklara, yosundan bir madalya takıp, onlara kahraman unvanı verilirdi.

Köpek balıkları insan olsaydı, onların da bir sanat dünyası olurdu. Köpek balıklarının dişlerinin canlı renklerle, ağızlarının ise, insanın içine zevkle dalabileceği tam bir eğlence parkı gibi gösterildiği tablolar olurdu.

Denizin dibindeki tiyatrolarda kahramanca cesareti olan küçük balıkçıkların nasıl da heyecanla köpek balıklarının ağızlarına doğru yüzdükleri sahnelenirdi, müzik ise öyle güzel olurdu ki, onun eşliğinde küçük balıkçık yavaş yavaş, rüyada gibi en güzel düşüncelere dalmış bir halde köpek balığının ağzına dalardı.

Dini inançları da olurdu, köpek balıkları insan olsaydı. Bu din, küçük balıkçığa gerçek yaşamının köpek balığının karnında başladığını öğretirdi.

Ayrıca köpek balıkları insan olsaydı, tüm küçük balıkların şimdi olduğunun aksine, birbirleriyle eşit olmaları son bulurdu. Bazıları birtakım makamlara getirilirler ve diğerlerinin üstünde olurlardı. Hatta birazcık büyük olanlar daha küçükleri yiyebilirdi de. Bu da, köpek balıklarının daha da işine gelirdi, çünkü o zaman daha büyük lokmalar yutabilme olanakları olurdu. Ve daha büyükler, mevki sahibi olan balıkçıklar, küçük balıklar arasında asayişi sağlarlar, öğretmen, subay, sandık inşaatında mühendis filan olurlardı.

Kısacası denizin dibinde bir uygarlık kurulurdu, eğer köpek balıkları insan olsaydı."
........

Bertolt Brecht'in kısacık öykülerinden birini okudunuz sevgili canlar.

Bir hafta öncesine kadar yazarın böyle bir öyküsü olduğunu dahi bilmiyordum. Ta ki Genco Erkal ve Tülay Günal'ın başrollerini paylaştığı kabare, "Ben Bertolt Brecht"i izleyene kadar. Ama itiraf edeyim, Sibel bu oyunun Kadıköy'de oynanacağını söylemeseydi yine mahrum kalacaktım böylesine sanatsal, edebi, politik, satirik şölenden. Kendisine teşekkürü bir borç bilirim.

Bertolt Brecht bana, "internet sözlüğü" kavramının kazandırdığı en önemli unsurlardan biri. Şayet düzenli Ekşi Sözlük okuma bağımlısı olmasaydım, ya da vaktiyle gecemi gündüzümü yazar ve okur olarak Kousözlük'te geçirmeseydim kendisiyle çok daha geç tanışabilirdim. Nitekim 20li yaşlarımın başı bile bana bir geç kalmışlık hissi veriyor yeterince.

Ömrümü onun ironik, sarkastik, didaktik anlatımından bihaber geçirebilirdim, şayet internet sözlüklerine uzunca süre takılıp kalmasaydım...

Geçen haftasonu izlediğim oyun, Bertolt Brecht öykülerinden, tiyatro oyunlarından ve romanlarından küçük küçük derlemelerle süslenmiş, iyi oyunculukla harmanlanmış fevkalade bir yapım olmuş. Dostlar Tiyatrosu'yla "Sivas 93"le başlayan tanışıklığım, harika bir oyun ve oyunculukla pekişti.

Sözün özü canlar, Brecht'i izleyin, okuyun, okutturun. Ufkunuzdaki genişlemeyi tüm hücrelerinize kadar hissedeceksiniz, garanti ediyorum...


No comments: