Wednesday, 3 August 2011

Beşer-i küfür

Her seferinde İngilizce bir şeyler yazmak için oturuyorum pc başına, sonra vazgeçiyorum, anadilime dönüyorum yine. Sanki İngilizce yazınca hissettiklerimi tam anlamıyla ifade edemeyecekmişim gibi, doğru küfürleri bulamayacakmışım gibi geliyor.

Bazen gelişine sövüyorum çünkü, sinirlendiğimde yapıyorum bunu farketmişsinizdir. Küfür ruhun yelpazesi derler, çok doğru. Siniri yok etmiyor ama harareti alıyor en azından.

Geçen haftasonu Edirne'ye gidişim de düşüncelerimden uzaklaşmak istemem, aynı zamanda resim öğretmeni arkadaşımı ziyaret etmeye karar veriş dönemime denk geliyor. Her seferinde unutuyorum, düşünceler kafamın içinde, ben nereye gitsem benimle geliyorlar. Ufacık bir yalnızlık anımı kolluyor ve kısa zamanda zihnimi kuşatıyorlar, Harry Potter'ın ruh emicileri gibi.

Halbuki o siteyi de silmiştim, zırt pırt gözüme takılıp da üzmesin beni diye. Sonra yeniden ekledim, köşede bir yerlerde dursun arada bakarım dedim. Eğer kötü şeyler yazıyorsa içerisinde, üzüntüye dair şeyler o zaman mutlu olasım geliyor. Başkalarının mutsuzluğundan beslenerek huzur bulan bir insan değilim normalde ama başkaları dediklerim çok da başkaları değil. Sonuçta bozuk psikolojimin yapı taşını oluşturuyorlar. (Üçüncü çoğul şahıs kullanmak da ne acayipmiş ha!)

Uzak durmam lazım aslında, iyileşmek istiyorsam uzak durmalıyım. Şu en büyük, en yapışkan saplantımdan kurtulmak için zihnimi ondan uzak tutmalıyım. Zihnimi uzak tutmam için gözlerimi de uzak tutmam gerektiğini idrak mı edemiyorum nedir? Davranışlarım da benim kadar söz dinlemez, benden bağımsız hareket etmeyi çok seviyorlar.

Ben de kimsenin sözünü dinlemiyorum ya, ama yine de kendim dışında herkesi mutlu edecek bir yol buluyorum. Ben onlarla empati kurabiliyorum da iş onların beni anlamasına gelince please try again later mı diyor zihinleri anlamıyorum ki...

Tam, "evet artık çok yakınım!" derken uzak durmak zorunda kalmanın acısını tarif edemiyorum. Sanırım en sonunda soluğu psikologda alacağım, yoksa geçecek gibi değil bu. Prozac filan bir yere kadar ama yok yani. Tıp, Eternal Sunshine of the Spotless Mind etkisi yaratacak bir teknoloji geliştirdi mi gerçekten? Şayet geliştirdiyse hacım parası neyse versem de (gayet Ece Temelkuran tonlamasıyla söylüyorum bu cümleyi) benim hafızaya da bir el atsalar. Hayır korkuyorum ettiğim küfürler duyulacak, sarfettiğim beddualar yerini tutturamayıp beni bulacak diye.

Zaman geriye alınabilse ve ben üç yıl öncesine dönsem bu sefer beni daha fazla mutlu edecek kararlar alır mıyım acaba? Sanmam o zamanki pişmanlığın bugünkinden milyon kat daha fazla olurdu biliyorum. Şimdi pişman değilim çünkü, sadece acı çekiyorum. Ama ezkaza dönsek o döneme, yine aynı kararı verirdim ben. İnsanın kendini bilmesi kadar da güzel bir şey yok dünyada.

İşte bu yüzden yer yer seviyorum kendimi, kişisel farkındalığım kendime ana avrat sövdürüyor bazen ama ya vıldırı vızzık bir insan olsaydım? Gerçi son bir yıldır öyleyim. Kardeşim de, annem de, Ophelia da (neyse ki o kurtuldu artık benden) bu durumumdan çok şikayet ettiler. Çevresel faktörlere karşı nedenini anlayamadığım bir umursamazlık hasıl oldu bende. Tez vakitte geçer umarım.

Döndüğümde her şey daha iyi olacak diye kura kura geldim ya o uzun yolları. Böyle bir enginlere sığmayıp taşma, bir sabırsızlık, bir hiperaktivite, ben değildim sanki o. Bitti artık döndüm, huzur bulacağım ovvv ciiizıs thank you so much diyerek vardım vaat edilmiş diyarlara. Hiç anlamıyorum hangi varsayımdan yola çıkarak edindim o amsalakça hayalleri. Öyle olmadığı gerçeğini, bir gece yine can sıkıntısıyla bloguma bir şeyler yazıp kaydet butonuna bastıktan sonra betona balyoz indirir gibi indirdiler kafama sağolsunlar. (Ya da sağolsun!)

İşte o geceden beri bende küfürün biri bin para. Öyle "ayyy salak şeyyyy" gibi cadde kızı küfürü değil canım, kusura bakma. Ana avrat sövüyorum! Bütün hıncımı kelimelerden çıkaracakmışım da rahatlayacakmışım gibi abanıyorum küfüre. Normalde analara, bacılara vs küfür etmem ama artık ediyorum işte. Ettiriyor itin evlatları...

En uzaktayken bile uzak duramadıysam şimdi yakınken, elimi uzatsam dokunacakken nasıl uzak durayım diye düşünüp kahroluyorum. Bana bunları yaşatan kadere mi desem, feleğe mi desem, karmaya mı desem bilmiyorum, ama sen her neysen ey dengeleyici güç, teşekkür ederim, tam zamanında yetiştin ve vakit kaybetmeden s...tın ağzıma! Şu an dönüşüm şerefine "iyi bir tatili hakettim" demek bile gelmiyor içimden sayende, ulan "hoşbuldum partisi" yapaydım bari teselli armağanı olarak!

Yaşayacağım yere karar veremiyordum ya o hayalci günlerimde, kararımı verdim artık. Anket sonuçlarımı da baz alarak ve ne kadar uzak o kadar iyi diyerek Gebze'yi seçtim. En temizinden ev de var, bununla ilgili ayrıntıları bi ara anlatırım şimdi hiç anlatasım yok.

Gelişine yazasım var bu gece. Hatta kişi, kurum ve kuruluşları isim isim sıralayıp rezil edesim var buradan. Aslında bunu bir an önce yapmak lazım, malum 22 ağustos yaklaşıyor, o tarihten sonra kotalı sanal hayatımda neler değişecek bilmiyorum. Ama bir blog engellemesini daha kaldıramayabilir yüreğim.

Bir de merak ediyorum, koskoca google bütün interneti sıralayamadı da sen hangi teknolojik bilgi birikiminle yapacaksın o işi ey cemaati müslimin! Bir de bunları toplayıp filtreleyecekmiş, bırak allasen! MEB'in filtrelediği siteleri de biliyoruz, arka arkaya üç kere tıkladın mı site ayna gibi karşına çıkıyordu. (Öğrenciler öğretti bana da, ehe mehe..) Bir facebook'u engelleyemeyen adamlarsınız aq!

Daha yazmak, uzun uzun yazmak istiyorum ama bünyem "low battery" sinyali vermeye başladı. Son bir kez VV Brown'dan Back in Time'ı dinliyip yatarım herhalde. Kardeşim tanıştırdı beni bu şarkıyla Vampire Diaries'in soundtracklerindenmiş.

Gittim.

3 comments:

Ophelia said...

kıs sen yine tuhaf bi ruh haline bürünmüşsün..evlerden ırak..
silkin bi kendine gel...
yazdıklarının bazı noktalarını anlayamasam da bu psikiyatr kısmını senin için ben de düşünmüyorum değil artık...

Lacrymosa said...

beni psikiyatr paklamaz bence, ruhumu ruh emicilere bağışlayıp kurtulmaya karar verdim.

herkes anlamasın diye öyle yazdım zaten ama biraz zorlasan sen anlarsın...

Profösör said...

Rölaks lütfen. Daha gençsiniz. Bu yaşta fazla gerilmeyin.. Noo sitres.. !

Bu arada; Ramazan ayında bir insanlık dramı olan Afrikadaki açlık çeken insanlarımızın ölümcül durumlarına dikkat çekmek istedik.. Paylaşım için düşünce ve görüşlerinizi bekliyoruz..

http://mefkuremiz.blogspot.com/