Sunday 14 August 2011

Lucifer'ın halefi Troçki olabilir mi

Geçenlerde şöyle bir yazı yazmış ve Lucifer'ın (Şeytan) kainatın ilk "sosyalisti" olduğunu iddia etmiştim. Yazdığım esnada zihnimden akıp giden düşünce silsilesi içerisinde enteresan benzetmelerle karşılaştım, fakat konuyu hepten saptırmamak için onları da başka bir yazıda aktarırım diye düşündüm. İşte o yazı bu yazı...

Öncelikle Şeytan'ın cennetten kovuluşuyla ilgili yazdıklarımı hatırlayalım.

"Tanrı Adem'i yarattıktan sonra kainattaki tüm varlıklara, "bakın bu insan, taze yarattım, şimdi ona secde etmenizi emrediyorum." diyince Lucifer itiraz etmiş, "onun benden ne üstünlüğü var ki ben ona secde edeceğim, en nihayetinde hepimiz eşit kullarız." demiş ve Tanrı onu sorgusuz sualsiz kovmuş cennetten..."

Lucifer ve Tanrı bahse tutuşurken

Hadisenin özü kısaca bu, değil mi? Şeytan Adem'e secde etmeyi reddettiği, Tanrı'nın bu emrine karşı geldiği için kovuldu cennetten. Sonra da Tanrı'yla bahse tutuştular kim daha çok yancı toplayacak diye. Evet...

Efenim bu olay benim aklıma Troçki'nin Stalin'le giriştiği mücadeleyi ve bu mücadele sonucunca SSCB'den sürgün ediliş öyküsünü getirdi.

Troçki Ekim Devrimi'nin öncesinde ve sonrasında Lenin'in yanında yer almış, devrime, sosyalizme ve Kızıl Ordu'ya hizmet etmiş bir abimizdir. 1924 yılında Lenin'in ölümünün ardından iktidara gelen Stalin'le görüş ayrılıkları yaşadıklarından aralarında gözle görülür bir düşmanlık beliriyor. Bu düşmanlık önce Troçki'nin yetkilerinin bir bir elinden alınmasına sebep oluyor, artık ne savaş komiserliği ne de Kominist Enternasyonal yürütme kurulundaki yetkileri kalıyor elinde. Sonra da Rusya'dan sürgün edilmesine sebep oluyor.

Sürgün hayatı Kazakistan'la başlıyor, sonra bir süre İstanbul-Büyükada'da devam ediyor sürgün hayatına. Burada kaldığı 4 yıllık süre içerisinde çeşitli kitaplar yazıyor. Daha sonra vize alıp Fransa'ya gidiyor, Fransa'dan sınırdışı edilip soluğu Norveç'te alıyor ama orada da en fazla iki yıl barınabiliyor. En son Meksika'da, sürgününün son durağında buluyor kendini ve burada dördüncü enternasyonal için çalışmalara başlıyor (bir nevi yandaş toplama, insanlığı Stalin'in yolundan ayırıp kendi yoluna sevk etme çabası).

Rivayetlere göre orada Meksikalı ressam Frida Kahlo'yla gizli bir gönül ilişkisi yaşıyor. Nasıl ki cennetten kovulan taş gibi hataunlar (en başta Lilith olmak üzre) cehennemin yolunu tutup Lucifer'ın kollarında buluyorlar kendilerini, Troçki de Meksika'nın Lucifer'ı oluyor bir nevi (fikrimce).

Troçki vs. Stalin

Şimdi Troçki'yi Şeytan, Stalin'i de Tanrı yapmış gibi oldum ama benimki tamamen beyin fırtınamda uçuşan düşüncelerin içerisinden seçtiğim bir takım metaforlar elbette.

Hayır amacım Troçkizm'i Satanizm'e, ve onun karşı olduğu Stalin ve Mao felsefelerini de semavi dinlere benzetmek filan da değil. Zaten farkındaysanız gayet İbrani mitolojisi çerçevesinden bakıyorum olaya.

Ben sadece düşünürüm (bazen gerektiğinden fazla düşünürüm), organize ederim ve yazarım (bazen fazla uzun yazarım). Çıkarım yapmak okuyana kalır.

Hatta bazen sadece çemkirmek kalıyor okuyana, en çok o durumları seviyorum...


5 comments:

nazimkosan said...

http://tinyurl.com/3v9vtdp

Tercihimi çemkirmekten yana yapmak istiyorum, sadık ve onulmaz bir trotskiysever olarak.

Her ne kadar Trotskiy'in şeytaniliği üzerinden yorumlarını pek göremesem ve bu nedenle yaptığın analojinin bir ayağının oldukça kısa kalmasına rağmen, ona tarih boyunca düşmanları şeytanîliğini de teslim etmiş. Öyle ki Lenin, Ekim Devrimi'nden oldukça uzak günlerde kaleme aldığı Ulusların Kaderlerini Tayın Hakkı eserinde, "Dost görünüşlü Trotski, düşmandan daha tehlikelidir!" diye bir paragrafa başlar ki aman aman...

Gelgelelim işimize, tanrı-lucifer mitinde aslolan, tanrının bir ilksel neden olarak her şeyin ona bağlı olmasıdır. Bazı İbrani kayıtlarında şeytanın, tanrı'yı adem'den çok sevmesinin onu şeytan iğvasına uyarak ihanetine vardırmasına kadar ileri gidebilmiş ve çok sevdiği tanrının eteklerinin çok uzağına kendi kendinin sürülmesine yol açmıştır. Troçki-Stalin çekişmesinde, Troçki'nin şeytan ile kodlanması yanlış olması da tarihsel durumların ve yeni yeni sınıfsız devlet olmaya yol açmış bir geçiş devleti olan Sovyetler Birliği'nde bir tanrının olmamasından kaynaklanmaktadır. Yani şartların ve zamanın ardışıklığıyla tanrı marifetiyle hiç kimse (ki yazıda Stalin) Trotskiy'e "ol" emrini vererek bir yaratma-kovma prosesine girişilmemiş olmasıdır. İç savaş, emperyalist ülkelerin ülkeyi kuşatması, iç savaş sırasında işçi kadrolarının büyük bölümünün yok olması ve genel savaş durumu ve dahi alman, macar, erken-çin devriminin yenilgisiyle ortaya çıkan bir bıkkınlıktan yararlanan bürokrasinin ve onun partideki genel çizgi hizbinin lideri Stalin'in, Trotskiy'e "secde et karışmam" demiş olması da bir şeyi değiştirmez.

Troçki güzel adamdır, onun şeytana benzerliği sakalının biçiminden öteye geçmez. Takdir edersin ki ben de, sakallıyken Trotskiy'e, bıyıklıyken W.Benjamin'e, tam traşlıyken de A.Gramsci'ye benzerim. :))

Selamlar, saygılar, öptüm çok.

Lacrymosa said...

peyyy ilk çemkiren sen oldun he mi septimus! fakat sen beni anlamamışsın balım, ben severim troçki'yi hatta çok severim. ama ne diyorum şeytan'ı sosyalist gibi şeedince sürgün filan onunla birlikte aklıma troçki geldi. napiyim yani, düşüncelerimi kendime mi sakliyim! tamamen ütopik yani, tamam mı kuşum, üzerine alınma! hem ben senin en çok troçki sakallı halini seviyorum :)

Lacrymosa said...

http://tinyurl.com/3v9vtdp

ya ben burdaki resmi neden farketmedim, tam aradığım şeymiş bu septimus, danke schön babe!

DOREMİ said...

yok yok bu yazıyı daha uyanıkken okuyayım yeniden..:))

Anonymous said...

süper yazıydı gerçekten, sen hep böyle yaz ben okurum