Saturday 20 July 2013

İyisi mi ben gidip bi çay koyayım

Kendimce "kutsal topraklar" diye adlandırdığım Trakya'ya ayak basalı, babaocağının duvarlarına yüz süreli koccaaaammann iki hafta oldu. Velakin burada, bu evde, bu hayatın içerisinde zaman geçmiyor dostlar... Zamanın geçmeyişinin sebebi ışık hızında, galaksiler arası uzay yolculuğu yapıyor olmam değil bittabi ve aslında zaman geçsin de istemiyorum, hatta kafam yeterince çalışıyor olsa zamanı devinimsiz bırakacak yeni bir ilke oluşturmak için kolları sıvarım.

Yine tatil planı yapmadım çünkü bu yıl yaptığım tüm planlar benim elimde olmayan sebeplerden suya düştü. Dağ taş gezip, deli dana gibi koşturma hayallerim elimde patlayınca, tüm motivasyonum cam kırıkları gibi tiz bir gürültü yayarak etrafa saçıldı ve o andan itibaren, tüm yıkılmışlığıma rağmen başım dik, sol elimle kırmızı pelerinimi savura savura taş basamakları tırmanarak kendimi karanlık kuleme hapsettim.

O gün bugündür vaktimi kitaplara, filmlere verdim (bir de yer yer Banu'ya). Aylardır, hatta abartmıyorum yıllardır izlemeyi nedense ertelediğim filmleri izlemeye başladım. Bunlar arasında Oldboy gibi, Elephant Man gibi, Fritz Lang'ın Metropolis'i gibi daşşaklı filmler de var; Thor gibi her yanından tanrısallık, popülarite, mitoloji akan; Disturbia gibi üstü başı buram buram ergenlik, hafif gerilim, seksi komşu kızı kokan filmler de...

Hatta çok değil yarım saat önce, belli bir yerden sonra sinemalara para dökerek seyreylemeyi bıraktığım Twilight serisinin son filmini izleyip, bu, çoğ afedersin skimsonik seriyi zihnimin tozlu raflarına kaldırayım dedim. Yine vazgeçtim. Belki bu aralar, herkesin uyuduğu, dolunayın göğün en tepesinde baş köşeye kurulduğu, kurtadamların dağ yamaçlarından uluyarak, her biri birer aydınlatma şöleni şehirlere doğru yol aldığı bir vakitte tekrar izlemeye yeltenirim. Kim bilir...

Halbuki serinin ilk filmini izlediğimizde hepimiz (ben, Esra, Sibel, Emel) "ohaaaaaa" anırışlarıyla sinemadan çıkmış, Edward'ın, Angel'dan sonraki en karizmatik, en giderli vampir manita olduğu konusunda fikir birliğine varmış ve filmin DVDsini satın alıp baş ucumuzdaki kilitli, altın işlemeli çeyiz sandıklarımızda muhafaza edeceğimize dair ant içip, olaysız evlerimize dağılmıştık. Ve fekat serinin devam filmleri, kitabın yazarının hayalgücünün de bir yere kadar olduğunu görmemizi sağladı. Ben yine, her zamanki gibi, popüler kültür okuyarak vakit öldürmeyi reddettiğim için bu seriyi okuma işini Esra'ya bıraktım. O, ayrıntıları bana anlatırdı ne de olsa. Anlaşılmayacak bir şey de yok zaten, gayet basit ve hatta edebi sayılmayacak bir anlatım dili ve buna binaen gayet basit bir çeviri, daha önce Harry Potter'daki detayları da ondan dinlemiş, ama eserin geniş karakter, mekan, zaman varyasyonundan dolayı olay örgüsünü yeterince algılayamamıştım. J. K. Rowling lan bu, Stephenie Meyer de kimmiş yanında... Yine de bazen, insanın içerisinde bir umut oluyor yazın dünyasının görsel sanatlara aktarılışıyla ilgili, ben filmlere aynı hevesle gitmeye devam edeyim dedim Robert Patinson'ın yüzü suyu hürmetine, çünkü Harry Potter - Ateş Kadehi'nde "Cedric" karakterini canlandırdığından beri kendisine gizli bir hayranlık besliyordum.

Sonra canlar, üçüncü filmden itibaren bende şalter attı (sebebini hatırlamıyorum), "Nö poro horcoyom bo homono koydomon fölmlörönö!" diye sövüp saydıktan sonra kalan bölümleri internetten kaçak izleme kararı aldım. Zaten pek bir şey de kalmadı sanırım. Son bölümü ikiye böldüler ya kodumun tüccarları, ilkini daha 3-4 ay önce izledim, sonuncuyu da iki önceki paragrafta bahsettiğim şartların olgunlaştığı bir gece izlerim.

Thor'un da devamı çekiliyor imiş dağlara daşlara, ben daha ilk filmi yeni izledim! Devamı olsa da olur olmasa da, (yalnız bunu söylediğimi Natalie Portman duymasın, kırılır) ben mitolojik kitaplardan Odin ve Thor'un akıbetinin ne ile sonuçlandığını okur öğrenirim elbet. Ama diyorum ki, hazır tanrıyı oynaması için bir tanrı bulmuşlar, devamını da çekiversinler ellerine mi yapışır! İskandinav tanrısını Avustralyalı bir tanrıya oynatmak mitsel açıdan caizse ben okeyim...

O değil de ben bu konuya nasıl geldim? Aslında başka bir şey anlatmak için huzurlara çıkmıştım ama, kader, kısmet...

İyisi mi ben gidip...

2 comments:

rosehearted said...

:) özellikle elephant man izlediğine pişman olmamışsındır umarım :)

Lacrymosa said...

defalarca izlerim o kadar söylüyorum...