Filmi her izlediğimde kerametin tarhanada değil de, hafif amsalak vezir yardımcısının büyülü iksiri kaybedişinde olduğunu varsaymıştım. Velakin dostlar, tarhananın mucizevi bir gıda olduğunu hesaba katmamışım, cehaletime veriyorum bu durumu. Halbuki bugün ve şubat ayında geçirdiğim ağır gribal enfeksiyon sürecinde tecrübe ettiğim üzere artık anlamış bulunmaktayım, tarhana çorbası belli başlı hastalıkların tedavi sürecinde ehemmiyet gösterilmesi gereken bir unsur. Hangi yöreden olursa olsun doğal yollarla, GDO içermeyen ürünlerle yapılmış olanı mutfaktan eksik edilmemelidir.
Misal ben küçükken Sivas tarhanasını pek severdim. O zamanlar daha Trakya tarhanasıyla tanışıklığım yok, Trakya'da yaşıyorum ama kültürüyle henüz pek iç içe değilim yaşadığım ıssız köy istasyonu lojmanından dolayı. Babaannem her sene yapar gönderirmiş ben pek seviyorum diye. Nur içinde yatsın...
Trakya tarhanası bizimkinden çok farklı, ama onu da seviyor muyum? Bittabi! Son iki ağır hastalığımda da dipçik gibi ayağa kalkmamı sağlayan da odur en nihayetinde. Hastalığın sabahında nefes alamadan, inleyerek yatarken tarhanayı mideye gömdükten sonra, akşamına şarkı mırıldanarak tırnaklarına turuncu oje süren de bizzat bu kardeşinizdir.
Yani demem o ki Keloğlan haklı, hasta insan şöyle dumanı üstünde, bol tereyağlı, mis gibi tarhana çorbasını içmeden kendine gelemiyor. Bu yaz üşenmesem de tarhana yapmayı ve kurutmayı öğrensem büyük hayırlara vesile olmaz mıyım?
Hazır anmışken şu sevimli türküyü de dinlesek ya...
No comments:
Post a Comment