Saturday 22 September 2012

Mütemadiyen boş konuşmak

Hollywood filmlerindeki gibi pratik bir hayat istiyorum. Ama öyle I'm Legend'daki gibi full aksiyon değil. Hani diş fırçalarken, fırçanın üzerine macun boca etmiş gibi yapayım ama ağzımdan köpükler akmasın; banyo yapacağım zaman musluğu çevirdiğim gibi duşun altına girebileyim, su tam istediğim kıvamda olsun, musluklara 10 dk ince ayar yapmak zorunda kalmayayım.

Bir yere yetişmeye çalışırken yol kenarında duran bir arabanın kapısını zorlanmadan açıp düz kontakla arabayı çalıştırayım. Sonrasında peşime ne polis düşsün ne başka bir şey, işim bitince de pirüpak çıkayım arabadan, hayatıma kaldığım yerden devam edeyim.

Mutlu bir şekilde kahvaltısını yapan Hollywood kadını
(temsili)
Gecenin bir yarısı kalkıp, saten sabahlığımı giyip buzdolabında hazır bekleyen bir kase dondurmayı mideye indirirken, bir yandan televizyonu açıp gün içinde yayınlanan baseball maçının tekrarını izliyim. Çünkü sabah işe gitmek için kalktığımda uykusuzluk gibi bir derdim olmasın. Geç kalmak gibi bir derdim de olmasın, ekmeklerim makinede kızarırken ben de kırmızı spatulamla tavadaki omletimi neşe içerisinde, The Beatles'ın "She loves you ya ya" şarkısını söylerek çevireyim. Sabah sporu yapmaya vaktim olsun, her daim enerjik ve güler yüzlü (bu biraz yapıma ters ama) görünebileyim. (Şu an gözlerimin önünde, sırıtarak yürüyen Cameron Diazlar geçiş töreni yapıyor)


Daha da ileri gidiyorum (aslında ben değil Hollowood filmleri ve pembe diziler gidiyor) sabah yataktan saçlarım fönlü olarak çıkayım. Yüzümü yıkamama bile gerek kalmasın, zaten uyandığımda full makyajlı olayım. (Makyaj konusunda gerçek hayatta sergilemediğim üstün performansı uykuda gerçekleştireyim Hollywood misali.)

Arkadaş sohbetlerimiz güncel, sıkıntılı konular olmasın da mesela, "hey adamım 200 dolarına bahse girerim ki şu kızla bir gece yatamazsın." şeklinde olsun, gülelim, eğlenelim, t.şak geçelim ve mutlu bir şekilde kendinden derli toplu, temiz, düzenli tripleks banliyö evlerimize dağılalım.

Çok şey mi istiyorum?

...

Lakin benim hayatım sürekli bir şeylere sinir olmakla geçiyor. Zaten "gıcık olmaktan yaşlanmak" diye bir şey varsa ben bir ondan yaşlanırım. Bir şeylere gıcık olduğum için kaşlarımı çatmaktan, çene kemiğimi sıkmaktan kırışır yüzüm. Bazı şeylere gereksiz sinir olmama da sinir oluyorum aslına bakarsanız.

Devam edin okumaya göreceksiniz.

Şu hayatta en ifrit olduğum şeylerden biri (sadece biri) "yeni havlu"dur. Yeni aldığın havlu en az üç yıkamadan önce adamakıllı kurulamaz. Elinden, saçından kayar insanın. Yumuşacıktır, ama bastıra bastıra silmeden kurulanamazsın, yıpratırsın tenini. Sen, sen ol, en az üç dört kez yıkamadan kullanma havluyu. Aslında havlu üreticileri, havluları üç yıkamadan sonra piyasaya sürseler, ya da hafif eskimiş gibi his bırakan havlular üretseler ben şahsen mutlu olabilirim (az da olsa).
...

Yıllardır, yuvasına ters takılmış tuvalet kağıdına uyuz oluyormuşum, yeni yeni farkediyorum. Farkedişimle ilgili efsanevi bir öyküm yok, sadece ben bu durumu bilinç altına itmiş umursamamışım. Ama artık umursuyorum (nedense). Misafirliğe gittiğim evde, kendi evimde, umumi tuvaletlerde ters takılmış tuvalet kağıdı görünce düzeltmeye yelteniyorum (umumi tuvaletlerde pek sık olmuyor zira çoğunu kullanmaya tiksindiğimden böyle durumlar için cebimde kağıt mendil taşıyorum). Kısacası canlar, tuvalet kağıdını tersten, duvara hartttt harttt sürterek çekiştirmekten nefret ediyorum!
...

Bazen insan kendi yaptığı herhangi bir şeye de gıcık olur ama yine de yapmaya devam eder ya, benim de var öyle pis huylarım. Misal şu an aklıma gelen; tanımadığım, ama iş-güç hasebiyle mecburen muhatap olduğum bir kadın çalışanın ters tavırlarıyla karşılaştığımda içimden, "Amk, muayyen gününde midir nedir?" diye söyleniyor, hatta eğer yanımda birileri varsa bunu onlara da dile getirip pis pis gülüyorum. Sanki neyse!

Halbuki bir kadın olarak regl döneminin ve öncesinin kadına fiziksel açıdan nasıl sıkıntılar yarattığını biliyorum elbette. Erkekler bilmez rahmin vücuda nasıl baskı yaptığını, regl sürecindeki (öncesi ve esnası) takriben 1,5 haftanın kadınlar için ne kadar zor geçtiğini. O yüzden onlar bu tarz saçma söylemlerde bulunabilir. Ama sen bari yapma ya! Sen bari biliyorsun, diyorum kendi kendime. Yine de engel olamıyorum bu aptalca düşünceye. Sanki, bir kadınla sorun yaşadığım anda vücudum östrojen yerine testesteron salgılamaya başlıyor gibi birden seri saçmalamaya koyuluyorum.
....

Ne güzel yazdım değil mi, öyle kokmaz bulaşmaz. Sanki en büyük dertlerim, kafamı taktığım tek meseleler bunlarmış gibi. Aferin bana ya, öğreniyorum yavaş yavaş.


No comments: