(Başlığa takılanlar için video)
Başbakanın, iktidarda kaldığı her yasama döneminde aldığı oyların kendisini yepyeni yetkilerle donattığına dair bir inancı olduğunu düşünüyorum. Kendince oynadığı peygambercilik oyununu her seferinde daha geniş kitlelere yaydıkça coşuyor, kişisel aurasıyla her vatandaşa tek tek tesir edebileceğini zannediyor. Yoksa yaşam tarzlarına müdahale konusunda söylediklerine tepki gösterilmesini şaşkınlıkla karşılamaz, “aganın pohunun üstüne poh olur mu”culuğa kadar indirmez çirkefliğin boyutunu. İşin ilginci, yorumları kendine oy veren taban içerisinde oldukça prim yapıyor.
Başbakanın, iktidarda kaldığı her yasama döneminde aldığı oyların kendisini yepyeni yetkilerle donattığına dair bir inancı olduğunu düşünüyorum. Kendince oynadığı peygambercilik oyununu her seferinde daha geniş kitlelere yaydıkça coşuyor, kişisel aurasıyla her vatandaşa tek tek tesir edebileceğini zannediyor. Yoksa yaşam tarzlarına müdahale konusunda söylediklerine tepki gösterilmesini şaşkınlıkla karşılamaz, “aganın pohunun üstüne poh olur mu”culuğa kadar indirmez çirkefliğin boyutunu. İşin ilginci, yorumları kendine oy veren taban içerisinde oldukça prim yapıyor.
Şimdi oturup en az üç çocuk mottosundan;
kürtajı, sezaryeni ahlaksızlık olarak değerlendirip yasaklama arzusundan; içki
içen herkesi alkolik olarak sınıflandırmasından uzun uzun bahsetmeyeceğim
bunları hepimiz ezberledik artık.
Tayyip Erdoğan ve muadillerinin birkaç aydır yeni yetki alanları, insanların
neye üzülüp, neye üzülemeyeceklerini denetleme isteği. Konuyu döndürüp
dolaştırıp “Gezi Parkı direnişinde ölenlere üzülenler neden Mısır’daki müslümanlara
yapılanlara tepki göstermiyor”a getiriyorlar. Amaç hem yaraları kaşımak, hem de
“müslüman” sözcüğünü kullanarak kendi hedef kitlelerine inceden mesaj
göndermek. Son birkaç aydır kendi etki alanları altında olduğunu düşündükleri
insanların da bir uyanış içerisine girmiş olmalarından ölesiye korkuyorlar
çünkü. Gerçek istekleri Gezi destekçilerini Mısır’daki acıya ortak etmek değil,
“müslümanlar ölüyor” diyerek inanç üzerinden sınıflandırma yaparak insanları
ötekileştirmek. “İnsanlar ölüyor” dese belki Geziciler’den destek bulacak,
istediği destek değil, çekilen acılar üzerinden kutuplaşmalar yaratmak. Çünkü
karşısına aldığı kitleyi iyi tanıyor; işin içine inanç, etnik köken, cinsiyet
gibi keskin ayraçları sokuşturduğunda onları kendinden uzaklaştıracağını iyi biliyor.
Düşman gördüğünün tepkisini bolca çekerek mağduriyetini artırıyor.
İktidar terörüne karşı direnirken
hayatını kaybeden Ethem’i, Abdullah’ı, Ali İsmail’i Mehmet’i, Medeni’yi (hatta halihazırda komada yatmakta olan 14 yaşındaki Berkin'i) devlete baş kaldıran hainler gibi
lanse ettikten, cenaze törenlerine dahi saldırdıktan sonra Adeviye meydanına
öldürülen Esma için gözyaşı dökerek yancı toplama samimiyetsizliğini yüzlerine
vuranları duygusuz sığırlar olarak nitelendirmeye de kalktılar. Mısır’daki
insanlar darbe mağduruyken biz kaybedilmiş bir kaç göz, hastanelik olmuş yedi sekiz çapulcu ve beş ölülük halimize şükretmeliyiz çünkü onların
nazarında. Acının büyüklüğü ölen kişi sayısıyla ve ne yaparken, ne şekilde öldükleriyle
belirleniyorsa Reyhanlı’ya da bir göz atalım. Rojava ve Lazkiye’ye hiç
girmiyorum bile, zira etnik köken ve mezhep ırkçılığınız Arap-Sünni müslüman kardeşlerinizden
başkasının acısını paylaşamayacak kadar kör etmiş gözlerinizi.
Burada işin içine üst düzey siyasi çıkarlar da giriyor elbette. Bu nekrofili
hastaları için Ortadoğu'da ne kadar çok ölü, o kadar siyasi rant. O yüzden “Irak’ta,
Afganistan’da, Suriye’de ölenler Müslüman değil miydi onları neden böyle
savunmadınız?” bikbikçiliği yapmanın hiçbir anlamı yok. Boşa nefes tüketmeyin.
İşin içine emperyalizmin girmediği bir “özgürleşme”, “demokratikleşme” girişiminin
onlar için değeri yok. Nasıl ki Irak’a demokrasi götüreceğini söyleyen
emperyalistlerle işbirliği yaparak Irak halkına karşı bir “taşak geçme”
politikası uyguluyorlarsa, Mısır’da ölenler için yas tuttuklarını söylerken de Mısır
halkına karşı aynı politikayı uyguluyorlar. Türkiye’yi bu kategoriye katma
gereği duymuyorum bile, zaten malumunuz birkaç gün önce palalı saldırgan için
kırmızı bülten çıkardıktan sonra bugün adamı göz altına alıp bir iki saat
içerisinde serbest bırakmış olmaları malum politika için yeterli bir gösterge. Yukarıda
tek tek isimlerini saydığım direniş şehitlerinin katili olan polislerin isimlerini zikretmeme sanırım gerek yok…
Fakat bizim çapulcular yine de dirayetli çıktılar, başbakan ve ekibinin attığı iftiralara, çirkin yakıştırmalara, ötekileştirme çabalarına rağmen Mısır'daki kanlı darbe konusunda da sessiz kalmadılar. Mehmet Ali Alabora bile hedef gösterildikten ve hakkındaki ütopik iddialara karşı basın açıklaması yaptığından beri koruduğu sosyal medya suskunluğu Mısır halkının yaşadığı zulum sonucu bozdu. Ve elbette "bağzı ünlüler" gibi sıkıya gelince "hüloooğğğ" diye yırtınarak değil...