Friday, 15 February 2013

Kontakt lens

Öncelikle "kontakt" sözcüğünün, o minnacık zara neden eklendiğini çözebilmiş değilim henüz. Ama kontakt diyince o minik, sevimli, narin maddeler gözümde tüm hassasiyetini yitiriyor önceden belirteyim. Gözle kurulan içli dışlı "bağlantı" mıdır o sözcüğü oraya monte etmenizin sebebi ey bilim insanları, açıklayın!

16 yaşımdan itibaren yanlış teşhise ve vurdumduymazlığa kurban gitmiş olan göz tembelliği hastalığımın hipermetropi ile kaynaşmasının ve bir süreliğine düzensiz de olsa gözlük kullanmamın ardından tanıştığım edevattır kontakt lens.

Kontakt lensle ciddi düşünmemi sağlayan Şule oldu. O da lens kullanıyordu, ama onun göz bozukluğu gayet yaygın  ve tedavisi halihazırda mümkün olan miyoptu. Benimse tamamen genlerimden gelen ve 18 yaşıma kadar farkedilmeyen göz tembelliği derdim vardı. Hobbit misali kısa boylu oluşumu saymazsak, kalıtsal tek büyük kusurum sanırım bu.

15-16 yaşlarımdayken okumakta zorlandığımı, okurken bir süre sonra gözlerimin bulandığını farketmeye başladım. Fakat gel gör ki o sıralar ergenler arasında gözlük kullanmak "havalı" bir durum teşkil ettiğinden, gittiğim göz doktoru beni üstün körü muayene edip dinlendirici gözlük yazıp yolladı. Çünkü uzağı görmekle ilgili bir sıkıntım yoktu, o halde problem de yoktu. Ben eciş bücüş fiziksel yapıma, beni olduğumdan çok çok çok daha küçük gösteren yüz tipime biraz mana katmak amacıyla gelmiştim doktora ve benimle zaman kaybetmemeliydi doğal olarak.

Problemin gittikçe arttığını farkeden tek kişi bendim ama derdimi aileme de anlatamadım bir türlü. Onlar da, tıpkı doktor gibi benim ergence şımarıklıklar içerisinde olduğumu düşünerek sorunumla fazla ilgilenmemeyi tercih ettiler. (Ulan o yaşta insan çevresinden harbi harbi, "ölü taklidi yapın gider" muamelesi görüyor!)

18 yaşımda gittiğim doktor dinlendiricimin derecesini biraz daha artırdı ve beni başından savdı. Başından savarken de bende göz tembelliği olduğunu, bunun genetik olduğunu ve en geç 9 yaşında tedavi edilmesi gerektiğini, çok geç kalındığını belirtmeden geçmedi, allah razı olsun.

20 yaşımda bir kez daha çaldım başka bir doktorun kapısını, o da yine bana, biraz daha yüksek dereceli miyop gözlüğü vermek dışında bir şey yapmadı. Ama göz tembelliğimden dolayı ileride yakını da göremeyeceğimi dip not olarak belirtti.

Ve ben bu süre zarfında, gözlüğün bana yakışmadığını bildiğimden gözlükleri sadece okurken, yazarken vs. takmaya başladım (çok büyük faydası olacakmış gibi). Ve bir şeyler, birileri beni gözlükleri düzenli kullanmazsam ileride daha büyük problemlerle karşılaşacağıma ikna etti, ama ben düzensiz gözlük kullanımına devam ettim, ki çoğu arkadaşım benim gözlüklü halimi hatırlamaz, bilmez. Öyle bir durum neredeyse hiç yoktur hatıralarında. Düşün ki benim hatıralarımda dahi yok denecek kadar azdır.

Tutak'a giderken gözlerimle ve görme yeteneğimle ilgili verdiğim ciddi mücadele, lens kullanmayı deneyimlemem gerektiğini ufak ufak bilinç altıma yerleştirdi. Şule'yle tanışıp onun da bir lens kullanıcısı olduğunu öğrendiğimde kesin kararımı verdim.

Ağrı'da gittiğim doktor gözlerimi etraflıca muayene ettikten ve bana göz tembelliğiyle ilgili detaylı bilgi verdikten sonra bir kağıda lens derecemi yazdı. Gözlük derecelerinden ve miyoptan daha farklı olduğunu, bu yüzden numaraların yüksek göründüğünü ama aslında göz problemimin çok ileri seviyede olmadığını anlattı.

İlk lenslerimi Erzurum'dan aldım. Kullanmayı beceremeyeceğimi, bir süre sonra onlardan da gözlük gibi vazgeçip kaderimle baş başa kalacağımı düşündüm ilk başlarda. Aradan üç yıl geçti, lenslerimle yaşamaya devam ediyorum. Sahip olduğum hipermetropinin sadece okumamı güçleştirecek seviyede olduğunu lensleri çıkardığımda farkediyorum. E zaten benim için en büyük dert okuyamamak değil mi?

Tamam haklısınız, bir Cemil Meriç değilim ki okuma aşkı uğruna gözlerimin ferini kaybedecek raddeye ulaşayım. Ama okumak güzel be arkadaşım, sayfalara gözlerini kısmadan bakmak, harfler birbirine karışmadan onları seçebilmek çok güzel.

Bunun dışında, hanginiz bana dünyada net görülmeye değer şeyler kaldığını anlatırsa anlatsın, ikna olmam...


dev lensleriyle Lady Gaga

No comments: