...
Bir gün, böyle gün dönümü vakitleri yukarıdaki paragrafı yazmış ve kayıplara karışmışım. Günlerdir (hatta haftalardır) o paragraf, taslak halinde çaresizce, tarafımdan tamamlanmayı bekliyor.
Normalde çoktan o yazıyı tamamlamış, Mayıs ayı içerisine en az üç dört tane daha yazı sığdırmıştım, sonuçta bunun 1 Mayıs'ı var, 6 Mayıs'ı var, 11 Mayıs'ta Calipto'nun Hacettepe'de oynadığı müzikal var, Mayıs'ın ikinci pazarına denk gelen anneler günü var, 23 Mayıs'ta iki sendikanın birlikte yürüttüğü genel grev var... Bunların hepsini es geçip yazmaktan vazgeçmişim, artık sen düşün sıkıntıyı.
1 mayıs 2012 |
Her Allah'ın Mayısı ben onulmaz dertlere düşmüşcesine bunalıma girerim. Ortada hiç bir halt olmamasına rağmen ağlamaktan gözlerim kan çanağına döner, kendimi dış dünyadan soyutlarım, içimdeki tüm hümanizmi rafa kaldırıp insanlardan ölesiye nefret ederim.
Bana hasıl olan bu sıkıntının bir sebebi, bir geçmişi, bir kaynağı bir başlangıç noktası yok. bu Mayıs sıkıntılarımın bilincine 2006 yılında vardım. 2007'de durumu tamamen teyit ettim. 2008 Mayısım ise, diğerlerinden çok farklı geçti ki binlerce saçma, yer yer hoş duygular içerisinde kendimi kaybettikten sonra, içimde hala sönmeden duran simsiyah korların da mümessili olarak yer etti kişisel kronolojimde.
Sonrakiler de yine içe kapanma, soyutlanma, tüm iç daralmalarına rağmen bunları çevreye yansıtmamak için olağanüstü bir çaba harcamayla geçip gittiler.
Cabare M - Calipto (Ankara) |
Bu tecrübeleri hesaba katarak 2012 Mayısını da büyük bir tedirginlikle bekledim. İnsan mutsuz olmaktan korkuyor biliyor musun? Mayıs ayında nelerle karşılaşacağını bilmemek, fakat bu dönemin kendisini ne tür bir halet-i ruhiye içerisine iteceğinden çok emin olmak ister istemez ruhta gerilmelere yol açıyor. Zaten Mayıs sıkıyor, fazladan bunalıma sebebiyet verecek ani problemlere düşerim diye endişe ediyor.
Mayıs ayının sonunu ha getirdik, ha getiriyoruz derken bu Mayıs'ın kısa özetini geçeyim. Bayramla başlayan bu ayın ilk gününü, bu kez Taksim'de değil İzmit'te geçirmeyi tercih ettik, ben, Eğitim sen, Halkevleri ve yeni yoldaşlarım, okulu benim için tahammül edilebilir hale getiren arkadaşlarımla birlikte (onları bi ara burada da tanıtmayı planlıyorum). Sonrası koşturmacayla, kendini hayatın akışına bırakmayla, alışkanlıklara ve alışılmadıklara kaptırmayla geçti.
Son 4-5 günü nasıl geçiririm bilemem, şimdilik yalnız kalmadığım zamanlarda durumu iyi idare ettim gibi görünüyor. Sadece hoşlanmadığım, yanlarında bulunmaya tahammül edemediğim insanların yanında yüzüm gülmüyor, ama bu zaten Mayıs'a özgü bir durum değil benim genel tavrım. Okulda Tutku, Vildan, Asiye ve Sultan sayesinde (artık insanlara mahlas üretmekten sıkıldım, yeniler kulaklarına ezanla söylenen kendi isimlerini görecekler burada.) toparlayabiliyorum kendimi. Evde de, her ne kadar dalgınlığı çoğunlukla sinirlerimi zıplatsa da, Desislava sayesinde içime kapanmamayı başarıyorum.
Genel durum bu canlar. Nasıl oldu da bu kadar ara verdim yazmaya bilemiyorum. Fakat bildiğiniz üzre Mayıs ayındayız, hesab edin işte bendeki denge problemini, istikrar düşüşünü...
3 comments:
bitti bitti ne kaldı şunun şurasında..oldukça verimli geçmiş görünüyor üstelik mayıs..
Nuri Bilge'nin filmlerini midemde bir krampla izliyorum ben, her an ani bi vuruş olcak soluğum kesilcek paniğinde.
bitti ama beni bitirmesi de an meselesi, çaktırmiyim diyorum ama feci darlardayım!
ama o vuruşlar hiç olmuyor değil mi? midendeki krampla kalıyosun öyle...
evet evet, düşüncesi bitiriyo vuruşun, kendisi ortada yok:)
Post a Comment