Öncelikle her birinize
ayrı ayrı iyi geceler diliyorum canlar. Bu gece tematik olmayan, rastgele
seçilmiş alelade konular içeren, mesaj kaygısı gütmeyen, gayet pespaye bir yazı
yazmak için huzurlarınızda bulunmaktayım. Hazırsanız başlıyorum:
Step Up 2 |
* Geçenlerde, kendime,
dibimden ayrılmayacak ve benle aynı ölçüde eğlenecek bir yaren bulamadığım için
gidemediğim Halkevleri'nin 80. yıl konser etkinliğinin gerçekleştirildiği
esnalarda evde oturmuş Step Up filmlerini izledim. Yıllardır izlemeyi planlayıp
ertelediğim, boş içeriklerinden dolayı çok da ilgi duymadığım filmlerdi bunlar.
Ama o gün kendimi biraz eğlendiremeye ihtiyacım vardı, yapacak daha önemli
işlerim yoktu. Ana tema üç filmde de aynı, tarzlar aynı, konu neredeyse aynı,
oyuncular farklı.
İlk film güzel, sokak
dansçısı, yetenekli çocuğun sanat okuluna giriş serüvenini anlatıyor. Hikayeyi
de dansları da sevdim açıkçası, güzel. İkinci filmde bu sefer yetenekli kızın
sokaklardan sanat okuluna uzanan hikayesi anlatılıyor. Dansları ve müziği en çok
hoşuma giden film buydu beğendim, güzel. Üçüncü film biraz zorlama olmuş, konu
olarak ilk iki filmden uzaklaşılmış çok fazla zevk almadım, ama buradak esas
çocuk feci güzel, onun yüzü suyu hürmetine izledim filmi, bende yalan yok.
Fakat beni uyuz eden ikinci
filmdeki esas kız (hani en çok ikinci filmi sevmiştim ya). Çok
afedersiniz, spolier vermek gibi olmasın ama, dans hocası kıza açıyor klasik
müziği "dinle ve yorumla" diyor. Bizim salak o müzikle break dans
yapmaya çalışıyor ki akıllara ziyan hareketler ve müziğe zerre uygun değil.
Halbüse filmde fevkalade yetenekli, aşşırı derecede yaratıcı olarak lanse
ediliyor bu arkadaş. Olum bakın size işinizi öğretmek gibi olmasın, ben de
süper dansçı, kareografi uzmanı değilim ama ben bile yetenek dediğinin ne
olduğunu az çok bilirim. Madem ki bu kız korkunç yetenekli, o zaman her müziğe,
her ritme ayak uyduracak beceriyi göstermesi lazım izleyiciye. Bir break
dansla, bir hip-hopla olacak iş değil bu. Yeri geldiğinde balesini de yapacak,
icabında çiftetelliye de kalkacak ki, seyirciden tam not alabilsin. Bak
finaldeki dansla olayı bitirmişsiniz, bayıldım, ona lafım yok. Fakat o kızın
hoca tarafından adam edilmiş halini; pisi pisiyle, taytla havada üçlü salto
atan solo performansını da sunmalıydınız ki ikna olalım o kızın o okulda
okumayı gerçekten hakettiğine.
Kafamda bazı durumların
muhakemesini yaptıktan sonra gençler, sizinle eskisi kadar sohbet etmiyor,
şakalarınıza gülmüyor, anlattıklarınızı çok fazla dinlemiyorsam bilin ki
ortadaki karaktersizliğin farkına varmışımdır artık. Birbirimizi kandırmayalım
lütfen, samimiyetsizliğimizi yersiz esprilerle örtmeye de çalışmazsak çok
memnun olurum. Ne siz eskiyi geri getirebilirsiniz, ne de ben sizinle birlikte
eskiye dönerim artık, zaten ne demiş büyüklerimiz "kanka ayağı g.t
ayağı". Artık siz bu lafı ne tarafa çekerseniz o tarafa gitsin, benden bu
kadar.
* Blogger da arayüz
değiştirme modasına uyup sinir bozucu bir görünüme bürünmüş. Bakın
Herakleitos iyi adamdır, severim, sayarım, değişimin sürekliliği konusunda
haklı da bulurum; fakat ben onun aksine, her şeye rağmen değişiklikten nefret
ederim. Facebook'un "timeline" adındaki boktan uygulamasına geçmiş
insan da değilim en nihayetinde. Twitter görünümünü değiştirdiğinde, çok sık
kullanmıyor olmama rağmen en çok küfür edenlerdendim. Sevmiyorum arkadaş, değişiliği
sevmiyorum! Tam öğreniyorum siteyi, neyin nerede olduğunu çözüyorum, pat yine
bir değişiklik! Benim hamurumdaki en büyük ölçekli katkı maddesi istikrar.
Dünya üzerinde benim gibi insanların sayısı fazla değil biliyorum, ama
değişiklik söz konusu olduğunda benim gibilerin de göz önünde bulundurulması
taraftarıyım. Nokta!
* Allahım ne boş bir
yazı oldu, son olarak twitter aşkımdan da bahsedeyim tam olsun. Bu insan evladı
hakkında hala yeterince bilgi toplayabilmiş değilim ama ünlü olduğuna iyice
ikna oldum. Benim takipçilerim haftada birer birer artarken bununkiler her göz
atışımda (ve bu bir hayli sık aralıklarla olagelen bir eylem) biner biner
artıyor! Ben böyle selebritilik görmedim arkadaş! Ne yapsam, dm mi atsam? "Hele bir anlat bakalım, kimlerdensin
delüğanlu?" mu desem?
Püfff, sanal alem hiç
bana göre değil aslında ama bir şekilde alıştık, alıştırıldık bu saçmalıklara.
Ben bahçede, demiryolunun devasa ışığı altında oturup çekirdeğini çitlerken bir
yandan kitap okuyup, bir yandan cır cır böceklerini dinleyen bir insandım
eskiden. Peki şimdi nedir, kimdir beni böyle eden?
No comments:
Post a Comment