Monday, 12 March 2012

Annenin yerini doldurabilir misiniz?

Hilal, benim öğrencim, 6. sınıfta okuyor, 12 yaşında.

Kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan çocuklardan. Yaşadığı çevrenin olumsuz koşulları tarafından ele geçirilmemiş yüreği henüz, tertemiz. Başarılı da bir öğrenci. Ama onu ilk gördüğüm günden beri gözlerinde hep bir hüzün vardı. Uzaklara dalıp dalıp giderdi de anlayamazdım sebebini.

Çok sonra öğrendim annesinin meme kanseri olduğunu. Muayeneyi de, tedaviyi de hep ertelemiş annesi, çocukların işlerini yoluna koyayım derken. En sonunda artık acılarına dayanamayınca tedaviye başlamış. Hilal'in anlattığı bu, belki de yokluktan, okuyan üç çocuğun yükünü taşıyayım derken ihmal etti kendini annesi.

Tedaviye başladılar ama geç kaldılar işte. Kanser tüm vücuda yayıldı. Annesinin durumunu her sorduğumda, Hilal daha cümlesine başlamadan mimiklerinden anlardım durumun vehametini. Gerçi bir ara hastaneden çıkmış, evine dönmüştü anne. O zamanlar Hilal de mutluydu, ilk dönemin sonlarına doğru.

Ama sonra ne olduysa oldu, anne yine yoğun bakıma alındı. Yaklaşık bir aydır da oradaydı. Küçüklerle lisedeki abla, alt katta oturan babaanne ve yan tarafta oturan teyze ilgileniyordu. Ama hepsi toplansa bir anne ederler mi? Etmiyorlardı, Hilal'in annesi çok neşeliydi çünkü, şarkılar söylüyordu onlara.

İki gün önce kaybetti Hilal annesini. Bu sabah okula adım atar atmaz sınıfımdaki diğer öğrenciler haberini getirdiler. Okula da gelmiş. Teyzesi yollamış, evde kalırsa daha kötü olur, okulda arkadaşlarının yanında kafası dağılsın biraz diye.

Baş başa oturduk Hilal'le. O anlattı ben dinledim, o sustu ben dinledim. Ama teselli edemedim onu. Teselli bulabilir mi insan böyle bir duruma. "Annem artık acı çekmiyor." diyordu, onun için mutluydu, tek sıkıntısı onu bir daha göremeyecek olmasıydı. Onu özlediğinde sesini dinliyordu, şarkılar söylerdi annesi onlara. Kardeşine de söyleyememişler annesinin öldüğünü, daha 1. sınıfta çünkü. "Anneme melekler bakıyor." diyebilmişler. "Annem onların yanında çok mutlu."

Azıcık yaş aksa gözünden, "annem ağladığımı görse çok üzülür" diyip siliyor gözünü. Belli ki böyle teselli vermeye çalışmışlar ona. Benim veremediğim teselliyi verebilmiş birileri. Kardeşi için, babası için, ablası için güçlü olması gerektiğini söyleyebildim ona sadece. O bunları zaten biliyor. Artık daha çok çalışmam lazım diyor. Çünkü annesi hep, onların işlerini yola koyabilmek için ertelemiş tedaviyi, büyük kızın nişanı, küçüğün okula başlaması derken. Belki o öyle biliyor.

"Babaannemden nefret ediyorum, o çok kötü bir insan." dedi birden, ama her zamanki sakinliğiyle, kibarlığıyla. Herkes annesi için ağlarken o, "oğlum karısız kaldı" diye ağlamış çünkü. Ama babası onun gibi değilmiş, o çok severmiş annesini. Öyleyse neden tedaviyi ertelemesine izin vermiş, diye sormak istedim, yapamadım. Ağlamamak için tuttum kendimi, fazla zorlamadım sonra. 12 yaşındaki çocuk bile benden daha güçlüydü ve beni üzdüğü için üzülmüştü. Ben sadece dinleyebildim onu. Kendimi onun yerine koydukça daha bir konuşamaz duruma geliyordum çünkü.

Ne yapacak şimdi o güzel çocuklar diye düşünmeden edemiyorum. Elimden bir şey de gelmiyor. Bir teyze, bir babaanne yerini tutabilir mi annenin? Üstelik babaanne, yakında oğluna başka biriyle evlenmesi için baskı yapacağının sinyallerini daha cenazenin başında vermişken.
...

Dilovası anasız, babasız, güvencesiz; hastalıkla, yoklukla mücadele eden; annesinin üzerine getirilen kumayla aynı evde yaşamak zorunda bırakılan çocuklarla dolu. Hilal o çocukların ne ilki, ne de sonuncusu olacak. Aslında hala, bir çoğundan daha şanslı olduğu bile söylenebilir. Ama hiçbir çocuk annesiz yaşamaya mecbur kalmamalı.

Hiçbir anne, sağlığı ve çocuklarının huzuru arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmamalı.

Hiçbir baba, geçim derdine düşüp diğer aile fertlerini unutacak duruma gelmemeli.

3 comments:

DOREMİ said...

OFF!çok kötü oldum..Kardeşlerinin olması daha da acıttı içimi..:))

lacry's sister said...

gece gece mahvettin bizi sis !

Lacrymosa said...

ben koca gün hilal'i ver kardeşlerini düşündüm hilal'in yüzünü gördükçe içim parça parça oldu. bi de hiçbir şeyden habersizce koşup oynayan kardeşini izledim... offf!