Hilal, benim öğrencim, 6. sınıfta okuyor, 12 yaşında.
Kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan çocuklardan. Yaşadığı çevrenin olumsuz koşulları tarafından ele geçirilmemiş yüreği henüz, tertemiz. Başarılı da bir öğrenci. Ama onu ilk gördüğüm günden beri gözlerinde hep bir hüzün vardı. Uzaklara dalıp dalıp giderdi de anlayamazdım sebebini.
Çok sonra öğrendim annesinin meme kanseri olduğunu. Muayeneyi de, tedaviyi de hep ertelemiş annesi, çocukların işlerini yoluna koyayım derken. En sonunda artık acılarına dayanamayınca tedaviye başlamış. Hilal'in anlattığı bu, belki de yokluktan, okuyan üç çocuğun yükünü taşıyayım derken ihmal etti kendini annesi.
Tedaviye başladılar ama geç kaldılar işte. Kanser tüm vücuda yayıldı. Annesinin durumunu her sorduğumda, Hilal daha cümlesine başlamadan mimiklerinden anlardım durumun vehametini. Gerçi bir ara hastaneden çıkmış, evine dönmüştü anne. O zamanlar Hilal de mutluydu, ilk dönemin sonlarına doğru.
Ama sonra ne olduysa oldu, anne yine yoğun bakıma alındı. Yaklaşık bir aydır da oradaydı. Küçüklerle lisedeki abla, alt katta oturan babaanne ve yan tarafta oturan teyze ilgileniyordu. Ama hepsi toplansa bir anne ederler mi? Etmiyorlardı, Hilal'in annesi çok neşeliydi çünkü, şarkılar söylüyordu onlara.
İki gün önce kaybetti Hilal annesini. Bu sabah okula adım atar atmaz sınıfımdaki diğer öğrenciler haberini getirdiler. Okula da gelmiş. Teyzesi yollamış, evde kalırsa daha kötü olur, okulda arkadaşlarının yanında kafası dağılsın biraz diye.
Baş başa oturduk Hilal'le. O anlattı ben dinledim, o sustu ben dinledim. Ama teselli edemedim onu. Teselli bulabilir mi insan böyle bir duruma. "Annem artık acı çekmiyor." diyordu, onun için mutluydu, tek sıkıntısı onu bir daha göremeyecek olmasıydı. Onu özlediğinde sesini dinliyordu, şarkılar söylerdi annesi onlara. Kardeşine de söyleyememişler annesinin öldüğünü, daha 1. sınıfta çünkü. "Anneme melekler bakıyor." diyebilmişler. "Annem onların yanında çok mutlu."
Azıcık yaş aksa gözünden, "annem ağladığımı görse çok üzülür" diyip siliyor gözünü. Belli ki böyle teselli vermeye çalışmışlar ona. Benim veremediğim teselliyi verebilmiş birileri. Kardeşi için, babası için, ablası için güçlü olması gerektiğini söyleyebildim ona sadece. O bunları zaten biliyor. Artık daha çok çalışmam lazım diyor. Çünkü annesi hep, onların işlerini yola koyabilmek için ertelemiş tedaviyi, büyük kızın nişanı, küçüğün okula başlaması derken. Belki o öyle biliyor.
"Babaannemden nefret ediyorum, o çok kötü bir insan." dedi birden, ama her zamanki sakinliğiyle, kibarlığıyla. Herkes annesi için ağlarken o, "oğlum karısız kaldı" diye ağlamış çünkü. Ama babası onun gibi değilmiş, o çok severmiş annesini. Öyleyse neden tedaviyi ertelemesine izin vermiş, diye sormak istedim, yapamadım. Ağlamamak için tuttum kendimi, fazla zorlamadım sonra. 12 yaşındaki çocuk bile benden daha güçlüydü ve beni üzdüğü için üzülmüştü. Ben sadece dinleyebildim onu. Kendimi onun yerine koydukça daha bir konuşamaz duruma geliyordum çünkü.
Ne yapacak şimdi o güzel çocuklar diye düşünmeden edemiyorum. Elimden bir şey de gelmiyor. Bir teyze, bir babaanne yerini tutabilir mi annenin? Üstelik babaanne, yakında oğluna başka biriyle evlenmesi için baskı yapacağının sinyallerini daha cenazenin başında vermişken.
...
Dilovası anasız, babasız, güvencesiz; hastalıkla, yoklukla mücadele eden; annesinin üzerine getirilen kumayla aynı evde yaşamak zorunda bırakılan çocuklarla dolu. Hilal o çocukların ne ilki, ne de sonuncusu olacak. Aslında hala, bir çoğundan daha şanslı olduğu bile söylenebilir. Ama hiçbir çocuk annesiz yaşamaya mecbur kalmamalı.
Hiçbir anne, sağlığı ve çocuklarının huzuru arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmamalı.
Hiçbir baba, geçim derdine düşüp diğer aile fertlerini unutacak duruma gelmemeli.
Monday, 12 March 2012
Annenin yerini doldurabilir misiniz?
Thursday, 1 March 2012
Drafts of ante noctem (2)
I've realized that i dont remember since when I havent written something in English. In fact, once upon a time i started this bloody blog thing to write in English. Then what happened? 'Cause of my "kousozluk" habit, i forgot my fundamental purpose.
Oddly enough, it seems to me that i wont be able to express my feelings, my opinions properly if write in Eng. I still have some concerns about seeing myself as an expert in that language. As if, it wasnt me who wrote an anology including Milton's "Paradise Lost", Shakespeare's "Hamlet", and Geothe's "Faust", and succeeded to get the highest mark, when only a 2th grade student at university.
Actually it's because, the matters i mostly write about are completely free from my own life and my inner world. They're more social than being individual. I cannot get what kind of a creature i'm, who feels speaking of her own feelings, her heart's secret corners seems insulting! That's why i like writing very much. It gives me the strenght to yell out freely, especially about my own self!
Of course i've been just deceiving myself about that. I even afraid to write as much as i speak. What makes me feel that? Is anyone who can answer my question? I think that would only be Sigmund Freud, unfortunately he's not alive. He would probably turn me back to my childhood and search for the source of my weakness, the "ambarrasment of seeming flabby" weakness, which is a god damn shit for my perfect character! ahahaha... Ok, not perfect maybe but it's close to perfect :P
The most courageous thing i've ever done was to write that "huge letter" which's a complete confession of deep labyrints in my heart. (I mentioned that letter obscurely in "this title") Morover, i went forward and gave those confession letter to the "one" i wrote, i dedicate. Then i felt so brave, because that letter comprises many feelings in it. But it was so relieving. All of the secrets i kept to myself are not secrets anymore. Now they're known by two people, at least i hope so. Actually it doesnt matter, i dont care, i dont feel any piece of regret. I dont need to...
But, do you know what? I still cant talk about the things i wrote in that letter. There are many things that i cant express by talking. But i know i can write about them. Alas! Long live the strengt of wrtinig! Those ancient people were right, who said, "verba volant scripta manent". Now i think, if i try to speak about the things written in that letter, i wouldnt be able to express as tenths of them, and it may have been forgotten. But now, it's there, with all it's body and soul.
Oh holy shit! It was supposed be a short writing, but i've been engrossed in again. Whatever, what if i called it as draft of ante noctem, i'll sleep right after i post it. But i dont know how i'll stop listenning Judas Priest. It's been too long since i last listened it. But now i feel that i've been really unfair to it.
Also, before i go to bed, i wish to indicate that, i condemn March to be such cold and amazingly snowy!
Good night everyone...
Oddly enough, it seems to me that i wont be able to express my feelings, my opinions properly if write in Eng. I still have some concerns about seeing myself as an expert in that language. As if, it wasnt me who wrote an anology including Milton's "Paradise Lost", Shakespeare's "Hamlet", and Geothe's "Faust", and succeeded to get the highest mark, when only a 2th grade student at university.
Actually it's because, the matters i mostly write about are completely free from my own life and my inner world. They're more social than being individual. I cannot get what kind of a creature i'm, who feels speaking of her own feelings, her heart's secret corners seems insulting! That's why i like writing very much. It gives me the strenght to yell out freely, especially about my own self!
Of course i've been just deceiving myself about that. I even afraid to write as much as i speak. What makes me feel that? Is anyone who can answer my question? I think that would only be Sigmund Freud, unfortunately he's not alive. He would probably turn me back to my childhood and search for the source of my weakness, the "ambarrasment of seeming flabby" weakness, which is a god damn shit for my perfect character! ahahaha... Ok, not perfect maybe but it's close to perfect :P
The most courageous thing i've ever done was to write that "huge letter" which's a complete confession of deep labyrints in my heart. (I mentioned that letter obscurely in "this title") Morover, i went forward and gave those confession letter to the "one" i wrote, i dedicate. Then i felt so brave, because that letter comprises many feelings in it. But it was so relieving. All of the secrets i kept to myself are not secrets anymore. Now they're known by two people, at least i hope so. Actually it doesnt matter, i dont care, i dont feel any piece of regret. I dont need to...
But, do you know what? I still cant talk about the things i wrote in that letter. There are many things that i cant express by talking. But i know i can write about them. Alas! Long live the strengt of wrtinig! Those ancient people were right, who said, "verba volant scripta manent". Now i think, if i try to speak about the things written in that letter, i wouldnt be able to express as tenths of them, and it may have been forgotten. But now, it's there, with all it's body and soul.
Oh holy shit! It was supposed be a short writing, but i've been engrossed in again. Whatever, what if i called it as draft of ante noctem, i'll sleep right after i post it. But i dont know how i'll stop listenning Judas Priest. It's been too long since i last listened it. But now i feel that i've been really unfair to it.
Also, before i go to bed, i wish to indicate that, i condemn March to be such cold and amazingly snowy!
Good night everyone...
Etiketler:
Johann Wolfgang von Goethe,
John Milton,
Judas Priest,
Sigmund Freud,
William Shakespeare
Subscribe to:
Posts (Atom)