Film, içerisinde devasa bir hüznü barındırıyordu, ama ben, ilk izleyişimde, o devasa hüzne bir damla ortak olamadım. Bilet gişesinin önüne gelene kadar, ne izleyeceğimizi bilemeden, boş gözlerle afişleri incelerken anlık bir kararla o filmi seçtiğimizde, içinde o devasa hüznü ve yer yer boğumlanmış neşeyi barındırdığını biliyorduk da aslında.
Benim neşemse, ölçülü davranışlar sergilememi engellemeye çalışırcasına gözeneklerimden taşma noktasındaydı. Neftiye çalan yeşil renkli sinema koltuklarına yerleşirken birkaç gün sonra başıma gelecek bir temelli gidişi aklıma dahi getirmiyordum. Karın boşluğumda uçuşan kelebeklerin kanat sesleri, kendi karamsar iç sesimi tamamen bastırıyordu ve ne acıdır ki hayatımda çok çok çok az tattığım bir zevktir karamsar iç sesimin tamamen kısılması.
Filmdeki "esas kız" o eski, sarı bavuluyla yola çıktığında iç sesim duyurdu kendini bana. O âna kadar filmdeki tek bir karakterin hüznünü paylaşamadım, kendi mutluluğumun tadını çıkarmaya çalışıyordum o an ve ne acıdır ki hayatımda çok çok çok az yakaladığım bir fırsattır bu.
O eski, sarı bavul sanki geleceğin habercisi gibi, hayatımın gidişlerden ve belki de pişmanlık içerisinde dönüşlerden ibaret olacağını fısıldıyordu bana o dev perdeden. Ciddiye almadım, filmdeki hiçbir karakteri kendimle özdeşleştirmeden, yine de her bir kareyi hafızama kaydetmeyi ihmal etmeden, sadece kendi mutluluğumu yaşamaya devam ettim.
İşe ben o filmi, sarı bavullu esas kızı, bir daha izlemeye yüreğim dayanmaz dediğimi, bir kez daha izledim.
Filmin içerisindeki devasa hüzne değil; bana anımsattığı mutluluğun, o neftiye çalan yeşil sinema koltuklarına yapışıp kalışına kabardı hüznüm.
Sarı bavulun fısıldadığı kehanetin gerçek oluşuna dertlendi yüreğim.
O filmle başlayan kısacık mutluluğun, yıllar dolusu mutsuzluğa evrilmesine daraldı göğsüm.
Sarı bavulun fısıldadığı kehanetin gerçek oluşuna dertlendi yüreğim.
O filmle başlayan kısacık mutluluğun, yıllar dolusu mutsuzluğa evrilmesine daraldı göğsüm.