Monday 25 March 2013

İsmi ile müsemma

Çok yanlış bir isim vermişler bana.

Annemle, teyzem bana "Alev" ismini verirken akıllarından ne geçiyordu kim bilir? Öyle hayat dolu, sıcacık bir insan olacağımı mı düşündüler, babamın tabiriyle "kedi eniği" büyüklüğünde bedenimi gördüklerinde acaba? Halbuki doğduğum günün dondurucu soğuğundan, tüm Sivas dolayına bel hizasında kar yağmış olmasından anlamış olmalıydılar ismiyle müsemma bir insan olmayacağımı.

Tanrının verdiği koskoca ipucunu görememiş olsalar gerek...

Hala doğduğum günün buz gibi soğuk izlerini taşıyorum üzerimde. Sevgimi, sevincimi, sevecenliğimi belli etmekten, göstermekten, söylemekten ölesiye korkuyorum. Bunu gerçekten, benim düşündüğüm gibi doğduktan hemen sonra, sıcacık, güvenli anne karnından ayrılırken mi edindim; yoksa büyüdükçe mi bu forma dönüştüm bilmiyorum.

Beni tanımaları için sabır göstermelerini bekliyorum insanlardan, çünkü ben de onları tanımak için sessizce bekliyorum. Temkinli olduğum için, insanlara güvenmediğim için değil. Dedim ya, bunu ne amaçla yaptığımı bilmiyorum. Bu huyu nereden edindiğim konusunda da en ufak bir fikrim yok, ama rahatsız olmuyor da değilim kendimden.

Tüm bu düzenden.

Plansız yaşama korkusundan.

Düşünceler yüzünden ruhumun huzur bulamayışından.

Yalnız hiçbir şeyden dolayı pişmanlık duymadığım için rahat olabiliyorum. "Keşke tanımasaydım" dediğim tek bir insan yok mesela. Fakat "keşke tanıdığım gibi kalsaydı" dediklerim de her halükarda bir elin parmaklarını geçer.

İnsanlar da benim için aynı şeyleri geçirir mi kafasından diye düşündüğüm ender zamanlar vardır. Ve eminim, 27 yıllık tecrübe sonucu söylüyorum, insanların tanıdıkları gibi kalmadığına memnun olduğu kişilerdenim.

Yine de sevmenin zaman aldığı bir insan olmak yerine, nefret etmenin zaman aldığı bir insan olmayı tercih ederdim sanırım.

Söyledim ya, ismiyle müsemma bir insan olmamı beklemek için, gerçekten biraz beklemek gerekiyor...