Friday 30 September 2011

İsa vs. Inception

Antika insanım ben, sık sık değişiklik, yenilik yapmayı sevmem bilirsiniz (bilir misiniz?). Ama benim blogumun da bir logosu olsa ne eyi olurdu dedik geçen Cantonic'le oturmuş Game of Thrones kritiği yaparken. Sonra masabaşı cengaveri Cantonic "hadi yapalım bi tane" dedi ve başladı. Ben, sanatçıyı özgür bırakmanın daha doğru olacağını düşünüp, zemin rengi dışında bir şeye karışmamaya gayret ettim.

Tamam itiraf ediyorum çeşitli müdahalelerde bulundum ama öyle çok değil, gayet masumane. Sonuç olarak ortaya yukarıdaki gibi bir "eser" çıktı. "C" harfinin neden diğerlerinden daha devasa olduğunu sormadım eser sahibine, ki zaten sorsam "aga bu C neden kafan kadar afedersin?" desem, "o benim imzam" der. Sanırsın TRT 2'deki ressam amca (nur içinde yatsın).

Lafı uzatmadan kendisine ellerine sağlık diyor, tasarımlarını, yazılarını vs. merak edenler için tasarımhanesinin linkini sizlerle paylaşıyorum (bir nevi jest).

Şimdi esas konumuza dönelim.

Geçen gece, yine uyku sıkıntıları çekerken, uyur uyanık yatarken, hatta belki uyumama yardımcı olur diye kas gevşetici almışken bir ara içim geçmiş. Rüyamda müze gibi bir yerdeyim. Büyük (bayağı büyük) bir salondayım ve salonun girişi çıkışı görünmüyor çünkü etraf loş. Çevremdeki her şey, koyudan açığa kahverenginin çeşitli tonlarında.

Müzedeki tek şey, o kahverengimsi salonun tam ortasında duran Hz. İsa heykeli. Heykel kollarını yana açmış eller hafif öne uzanmış, heykelin boyutları benden biraz hallice (evet bayağı küçük bir heykel). Heykelin yüzünde, zihinlere kazınmış o sakin İsa ifadesi yerine nefret dolu bakışlar var. Ve o bakışlar ne tarafa dönsem bana yöneliyor gibi bir his uyanıyor içimde.

Hafiften tırsıyorum ama çıkışı da göremiyorum ki, her taraf kahverengi. "Nalet gelsin yüzüne Lacry, hay aklına s...çayım!" diyorum kendi kendime. Etrafta döneniyorum, aranıyorum ama çıkışı bir türlü bulamıyorum. Bir de dışarı çıkma telaşında olduğumu İsa heykeline çaktırmamaya çalışıyorum, neticede peygamber, bozulur filan Allah muhafaza! Vaktiyle, ölü Lazarus'u diriltmiş adam bu, heykele can veremeyeceği ne malum?

Hah işte tam o sırada korktuğum başıma geliyor ve İsa heykeli canlanıp üzerime hücum ediyor. Özellikle, mermerden parmaklarını göz çukurlarıma geçirmek için uğraşıyor, ben can hıraş dengemi sağlayıp kaçmaya çalışırken. Ama kaçabilmem imkansız! Heykelin boyu benim kadar ama mermer sonuçta, kaç ton olduğunu artık siz hesap edin!

Ben heykelin altında debelenirken, bu kafasını çevirip arkaya dorğu bir ıslık çalıyor ve koyu kahverengi karanlığın içerisinden bir sürü başka heykel çıkıp bana doğru geliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum, resmen İsa bana karşı cihada çağırıyor diğer havarilerini! Hayır, havariler mi değiller mi onu da seçemiyorum ki tepişmekten. Bir de nasıl sinirleniyorum kendime, ben o kadar taradım da çıkışı bulamadım, adamlar girişi şıppadanak buldu diye.

O mermer yığını eşkıyalar üzerime gelirken kan ter içinde uyandım. Uyandım ama gözümün önünde hala bir takım korkunç silüetler gezinip duruyor. "Lenslerim, ah lenslerim gözümde olaydııııı...." diye sayıkladığımı duyuyorum bir yandan da.

O gece bir türlü uyanamadan, gözümün önünde kah mermer, kah metalik gri, kah kahverengi silüetler dolaşırken uykuya dalmışım. Sabah uayndığımda rüyayı hatırlamadım. Günün bayağı bayağı ilerleyen saatlerinde birden aklıma geliverdi, irkildim! Hala etkisinden kurtulabilmiş değilim. Gözümü azıcık kapatsam İsa'nın o nefret dolu yüz ifadesi ve gözlerimi oymak için verdiği mücadele beliriyor kafamda...

Hah, aklıma gelmişken rüya tabirlerine bir göz atayım...

kollarını iki yana açmış İsa heykeli (temsili)
peygamber değil yasadışı teşkilar lideri, tövbeestafurullah!

Monday 12 September 2011

Hangimiz 12 Eylül mağduru değiliz ki?

"İnancınıza saygılıyım ama sizi istemiyorum."

İdam sehpasına giderken, son yolculuğunda dua etsin diye getirilen imama diyor bunu Erdal Eren. 

Devletin işlediği cinayetlerden yalnızca biriydi onunki, ama en acı vereni.

Her birimiz bir şekilde o darbenin mağduru olduk. Fakat hiç birimizin öyküsü onunki kadar yürek burkmaz, burkamaz! Adına bir çok şiir yazıldı, şarkılar söylendi. Grup Yorum'un "Büyü"sünü de çok severim ama, içimden Sezen Aksu'nun "Son Bakış"ını paylaşmak geliyor. Ne güzel demiş Aysel Gürel, ne içten söylemiş Sezen Aksu. Acaba geçen yıl bugün referandumda "evet" oyu verirken aklına Erdal Eren gelmiş midir?



O dönemi yaşamadım belki ama hakkında çok şey okudum, izledim, dinledim... Başta da söylediğim gibi her birimiz zaten bir şekilde mağduru olduk o dönemin. Hakkında yazacak çok şey var kafamda ama bu sadece sık sık Kenan Evren'i anmama(!) sebep olacak. Onun yerine o karanlık dönemi kısaca özetleyen şu linki paylaşmayı tercih ettim, merak eden olursa diye, buyrun:


Bir arkadaşımdan alıntı yaparak noktalamak istiyorum yazımı:

Erdal Eren hala 17 yaşında,
Kenan Evren ise 94, yaşı büyütülmediği halde...